sonbahar rüzgarı alır götürür gözyaşını
bastığı yeri görmeden atar her bir adımını
bilmeden nereye gittiğini, yürür sonsuzluğa
yedikule surları gibi yükselir etrafında doğa
kararmış yapraklar düşer ağaçlardan
hatırlamaz bir saniyeyi bile önceki akşamdan
yürür boş sokaklarda; kimsesiz, yalnız, yapayalnız
sürdürür yaşamını sanırken ötekiler onu adsız
canlı olan her şeyi sarar melankolinin acımasız sisi
anımsar aklının köşesine saklanmış o güzel günleri
karıştırır kafasını istanbul’un kadim labirentleri
evlerin iç ısıtan ışıklarına bakarken hatırlar şiiri
sağında gecekondu, solunda sıralanmış konaklar
zengin fakir istanbul’un sokaklarında kaynaşmışlar
kimse geçmez bu saatte sokak kedisinden başka
ne yapabilir ki? yokluktan arkadaş olur onlarla
kim ister ki zaten onu kediler dışında
tek sağ koludur hayvanlar ve doğa
ve durmadan bekler birinin onu sevmesini
aynaya bakmazken sevdiği kadar kendini
bir araba durur, biri iner birkaç metre ötede
alışkın değildir bu saate başkaları tarafından görülmeye
yabancının karşısında durur tüm çıplaklığına rağmen gecenin
saklayamadan acılarını o riyakar sonbahar yellerinin
kaçar karanlık ara sokaklardan, ana caddeye ulaşır
caddenin dayanılmaz ışıkları gözlerini kamaştırır
huzursuz olur, dönmek ister tanıdık karanlığına
yapamaz bir şey, yolu buradan geçiyordur ya
yürür o yolu durmaksızın, salına salına
saklamayı bilmez acılarını boşu boşuna
bir rüzgar geçer aniden kalbini donduran
kim bilir, belki de donmuştur kalbi çoktan
yürür kilometrelerce sonu bitmez bu yolu
anlamaz asla neden hissettiğini suçlu
sonunda gelir evinin önüne
anahtarını çıkarıp girer içeriye
evi midir ki bu?
öyleyse neden bitmez içindeki
bu ebedi kaybolmuşluk hissi
images, images, images
all around me are images
cennetin berrak denizi uzanıyor karşımda
masmavi dalgaların sesleri kulaklarımda çınlıyor
"L’Histoire de Tite-Live, où l’on raconte celle de Lucrèce, la montre pour la première fois en train de travailler la laine avec ses servantes."
Sevebilmek isterdim seni;
Saçlarımı öyle okşamasan da,