The Chaos Art

Aklım ve Ben

Doğa Aslan

Masada aklım ve ben kaldık bir tek.

Yılların dostu kalbim, son olaylardan sonra ortamı terk etmişti.

Aklımın kadehini doldurdum.

Rahatsızlık verici bir sessizliğin ortasına attım kendimi, “Konuşacakların varmış benimle.” dedim.

Aklım hızla yaşlanıyor, hareketleri yavaşlıyordu. Konuşmaya hiç acelesi yoktu. Henüz birkaç yıl önce nasıl da hayat doluydu oysaki! Günler içinde görünmüştü saçlarındaki beyazlar.

“Var tabii. Var”

Yorgundum biraz, göz kapaklarım düşüyordu hafiften. Uzun bir monoloğa hazır değildim.

“Hoşsohbetimdir.”

“Hayır hayır…” dedi aklım, “Dinleyeceklerin var. Yeterince konuştun.”

Kaçınılmaz sonumu kabullendim.

İhtiyar kadehini yudumlayıp söze atıldı, “İdrak etmen gereken şeyler var artık. Şu vakitten sonra bedenin sana yarını yokmuş gibi hizmet edemeyecek. Aklın yıpranacak.”

Derin bir soluk verdi. Bu cümleleri telaffuz etmeye gücü azdı. Kelimeleri söylemek değil, bana doğru üflemek istiyor gibiydi.

“Vicdan dediğin şey tarih oldu. Kimseye inanmaz, güvenmez oldun. Sevemez oldun evlat. Ne desem bilemiyorum sana. Kalbin sana elma dedi, sen armut duydun…”

“Niçin yargılıyorsun beni şimdi? Sen benim suç ortağımsın. Ne yaptıysam ne ettiysem, hiç ‘dur, yapma’ demedin.”

Ağzımı açmam ona rahatsızlık vermişti. İfadesizliği ve ağırbaşlılığı, aramızda sevimsiz bir hiyerarşi hâli yaratmıştı.

“Ben senim.” celallenerek tekrar etti, “Ben senim! Susturduğunda susarım. Kendi cinayetine göz yumarım. Bana ağız vermediğinde ben, konuşamam!”

Gözleri alevlendi, “Ama ne zaman susturamayacağın vicdan azapları musallat olur başına, benim ağzım açılır! Artık tüm acılar senin, tüm pişmanlıklar sana ait. Sancılarına artık toprak atamayacak bedenin. Bunu sen yarattın.”

Endişelenmeye başlamıştım, “Ne demek istiyorsun? Hayatı yanlış mı yaşadım?”

“Köreldin, yıprandın.” iğrendi benden, aşağıladı beni gözleriyle, “Sen artık ‘ben bir insanım’ bile diyemezsin.”

Vücuduma bir sıkıntı girmişti bu sözler üstüne. Elimi, ayağımı tanıyamaz olmuştum. Soğuk bir titreme kaplamıştı her yanımı. Aklımın bu zamansız itirafı, bir azap rüzgarıydı vücudumu kavrayan.

“Acı çekiyorum… Neden böyle konuşuyorsun? Hala vaktim var. Her şeyi düzeltebilirim.” Kadehini yudumluyordu sessizce.

“Hangi vakitten söz ediyorsun?”