I loved you like an organ transplant;
My hands, donated to your rotten eyes,
My poems, donated to your torn lips…
I loved you…
Like the men messed up by messy women.
Remembering a vintage love,
A childish internal bleeding.
In fact, quite simply;
As the wind becomes a storm
As a life-threatening bomb
As killing everyone in retreat –
I loved you…
Now how can I even hold you as my soul bleeds as the sea.
As a reason without a result,
Out of nowhere,
I loved you…
We have already lost the war if you ask the horses,
Lances are broken, shields are pierced, plunder is shared.
As two cowboys in town square,
Tired from beating each other
As a gun, with its barrel, trigger,
Estranged from itself,
Apart from itself,
As two cold bullets in a gun’s clip,
As two bullets shot to the same body,
In these two rushed seconds between killer and victim,
I loved You…
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi
Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...
Mum Aleviyle Oynayan Kedinin Öyküsü
There was a burning candle in the room of a house
And there was a cat in that house.
Yapma Çiçekler
A naked woman
Comes from her beauty mountains
Tahir ile Zühre Meselesi
It's not shameful to be Tahir, nor to be Zühre
It's not shameful to die for love either
Nothing caused him as much pain
As his callus caused;
İstanbul Türküsü
In Istanbul, in Bosphorus
I am a poor Orhan Veli,